Gastrik bypass ameliyatları, günümüzde tıbbın oldukça ileri seviyede olduğu Amerika’da mide bandı uygulaması ile birlikte en sık kullanılan obezite cerrahisi yöntemi olma özelliğini taşımaktadır. Mide bandı uygulamasının Avrupa’da ve Türkiye’de kullanımı gittikçe azalırken, gastrik bypass operasyonları halen en çok uygulanan operasyon çeşidi olma özelliğini korumaktadır.
Gastrik Bypass Ameliyatlarının Yaygın Olma Nedenleri
Gastrik bypass ameliyatlarının kitabi olarak tanımı emilim kısıtlamasını sağlayan bir operasyon olarak geçse de, esas olarak hacim kısıtlayıcı bir işlem olarak gösterilmektedir. Yani bu tip bir operasyon, kalori emilim kısıtlaması yapmaz, kalori alımını kısıtlayarak kilo kaybının meydana gelmesine imkan sağlamaya çalışır.
Peki, Bu Ne Anlama Gelmektedir?
Burada anlatılmak istenen şudur; çok miktarda yemek yenilen durumlarda, bu operasyonun faydasını azami olarak görebilirsiniz zira yenilen yemek miktarının önemli ölçüde azalmasını sağlamaktadır. Ancak aşırı kaloriye sahip sıvı gıdaların alınması durumunda, süreç tam tersi noktada ilerlemeye başlar, örneğin krem şanti, kaymak, pekmez, bal, reçel, çikolata gibi yüksek oranda yağ, şeker ya da nişasta barındıran sıvıların emiliminde kısıtlama olamaz ve hasta katı gıda tüketirken verdiği kiloları aynı hızda geri almaya başlar.
Gastrik Bypass Ameliyatları Hangi Hasta Tipleri İçin Uygundur?
Bu tip bir operasyonu, hamur işlerini fazla tüketen, yani yüksek oranda karbonhidrat ağırlıklı beslenen ve hacimli yiyen hastalar için oldukça uygundur. Ancak aşırı kalorili yiyecek tüketen, tatlıya aşırı düşkün (kremalı pasta, kahvaltılık reçel, pekmez, bal, çikolata gibi) ve bunları yoğun miktarda tüketen hastalar için uygun olmamakta ve başarı şansı ciddi oranda azalmaktadır.
Mide Bypass Hakkında Merak Ettiklerinizi Öğrenin
Gastrik Bypass Operasyonları Ne Gibi Avantajlara Sahiptir?
Bu tip operasyonların en büyük avantajı, cerrahlar için oldukça kolay uygulanabilir bir alan olmasıdır. Operasyon süresi olarak oldukça kısa ve kolay yapıda olan bu işlemler, bu sebeplerle doktorlar tarafından sıklıkla tercih edilmektedir.
Gastrik Bypass Ameliyatı Dezavantajları ve Riskleri
Bu operasyon türü, içeriği nedeniyle, aşırı derecede hacim kısıtlayıcı bir işlem olarak geçmektedir. İşte bu nedenle, küçültülen midenin hacminde meydana gelebilecek en ufak bir esnemede dahi işlemin verimliliği ciddi oranlarda azalmaktadır. Özellikle, belli bir vücut kitle indeksinin üzerinde ki hastalarda, verimlilik %40 a kadar düşebilmektedir. Operasyonun başarısızlığı durumunda ise kilo kontrolünün yeniden ve kalıcı olarak sağlanabilmesi için en uygun ameliyat yöntemi Duodenal Switch uygulamasıdır.
- Bütün bunların yanında, gastrik bypass ameliyatlarında bazı anatomik olumsuzluklar da yaşanabilmektedir. Bu operasyonlarda kesilen vagus kası ile midenin çıkışlarını ve midenin tamamını kontrol eden pilor kası etkinliğini kaybeder. Bu durum ise mide boşaltımının kontrol dışına çıkmasına neden olur.
- Gastrik bypass operasyonu ile ikiye ayrılan midede, geriye kalan kısımın yemek borusu ile bağlantısı ortadan kaldırılır ve sinirsel uyarıda bozulma meydana gelir. Aynı zamanda, kalan midede endoskopi şansı ortadan kalktığı için, bu alanda meydana gelebilecek ülser, gastrit ya da kanser gibi risklere karşı erken tanı ve tedavi gibi seçenekler kalmamaktadır.
Pilor Kası Tam Olarak Ne Yapar?
Midemiz oldukça güçlü bir kas yapısına sahiptir ve bu sayede, yenilen yiyeceklerin parçalanmasını ve öğütülmesi sağlanmaktadır. Yukarıda bahsedilen işlemler iki türlü yapılabilir; ya mide asidi gelen parçaları eritir ya da parçalanmamış gıdaların mideden çıkmasına izin verilmez. İşte Pilor kası, sindirimi tamamlanmış gıda parçalarının, mideden ne zaman ayrılacaklarına karar veren kastır.
Pilor Kası Şu Gibi İşlevlere Sahiptir;
- Midenin kontrolsüz bir şekilde boşalmasını önleyen bir nevi emniyet sistemidir.
- Bu kas sistemi sayesinde, ince bağırsaklardan gelen safra mideye giriş yapamaz. Her ne kadar, midemiz asidik bir ortama sahip olsa da ve aside karşı yüksek bir koruma sağlansa da, kontrolsüz bir şekilde ve devamlı olarak mideye giren safra, alkalen reflü gastrit gibi istenmeyen sonuçların oluşmasına neden olur.
- Pilor kası, safranın mideye kaçmasında duran son engeldir. İşlevi bozulduğu takdirde, safranın girişi önünde hiçbir engel kalmamış demektir. İşte R – Y gastrik bypass operasyonu sayesinde, safranın geliş yönü değiştirilerek, midenin bu yıkıcı etkiden korunması sağlanır.
Pilor kasının etkili bir şekilde çalışabilmesi ve işlevselliğini yitirmemesi için, vagus sinirleri ile uyum içerisinde çalışması gerekmektedir. Bu tip operasyonlar sırasında, vagus sinirleri kesildiğinden dolayı, pilor kası işlevini tamamen kaybeder. Kalan mide üzerinde işlevsiz dursa da, herhangi bir soruna yol açmayan pilor kasının görevini alacak bir kas sistemi bulunmadığı için, geride kalmış olan midenin boşalma güçlükleri yaşaması mümkündür.
Gastrik Bypass İşleminin Sonrasında Bahsedilen Kasın İşlevini Kaybetmesi Ne Manaya Gelmektedir?
Vagal uyarısında bozulma meydana gelen pilor kasının neden önemli olduğunu daha iyi anlayabilmek için, geçmiş dönemde yapılan ülser operasyonlarında bakmak yeterlidir.
Bundan 20 ya da 30 yıl öncesine kadar, mide ülserini tedavi amaçlı kuvvetli ilaçlar bulunmamaktaydı. Bu amaçla, ülser tedavileri ancak ameliyatlar ile yapılırdı. Özellikle ilk 1 ya da 2 yıl için, bu operasyona maruz kalan hastalarda kilo kayıpları gözlenmekteydi. Daha sonrasında gelişen teknoloji ile birlikte, büyük çaplı ülser operasyonları yerine, sadece asit salgısının azaltılması yoluna gidildi ve vagus kasları ile midenin bağlantısının kesilmesi yoluna gidildi.
Vagatomi adı verilen bu işlem sonrasında ise, hastalarda midenin boşalmasında güçlük, hazımsızlık sorunları hatta kusmaya kadar varan sorunlar görülmüştür. Yapılan incelemeler sonucunda, vagus uyarısını kaybeden pilor kasının, mide çıkışını engelleyen bir sete dönüştüğü ve mide boşaltım süresinin oldukça geciktiği ortaya çıkmıştır.
Bu sorunun ortadan kaldırılması amacıyla, hastalara gastrojejunotsomi yani mide ile bağırsak arasında yeni bir yol açılması ya da piloroplasti yani pilor kasını genişletecek bypass uygulamaları yapılmıştır.
Gastrik Bypass Operasyonlarında Pilor Kasına Müdahale Ediliyorsa Neden Hala Sorun Ortadan Kalkmıyor?
Bu tip operasyonlarda, aktif olarak kullanılan mide ile bağırsak arasında bir yol açıldığından, gıda tetiklemesine bağlı bir boşalma güçlüğü meydana gelmemektedir. Burada asıl sorun, İçeride kalan ve kör nokta olarak adlandırılabilecek mide kısmının da gıda geçişi ile uyarılması ve mide öz suyu salgılamasıdır. Ancak pilo kasının işlevsizliği nedeniyle, bu alanda kimi hasarlar meydana gelebilmektedir.
- Gastrik bypass operasyonundan sonra midenin %5 lik bir kısmı kullanımda kalırken geri kalan %95 lik kısım ise kör nokta olarak kalır. Bu durum ise kör nokta üzerinde endoskopik kontrol olanağının ortadan kalkması demektir.
Bu operasyondan sonra, kör nokta olarak adlandırabileceğimiz kısım, çıkarılmaz ve arka alanda durmaya devam eder ve ağız yoluyla alınan hiçbir gıda bu kısımdan geçmez. İşlevini tamamen kaybetmeyen bu kısım, kendi ürettiği mide asidini doğrudan ince bağırsağa boşaltır. İleride meydana gelebilecek olası risklere karşı, endoskopi ile ulaşılıp bakılamaz. İşlevsizleştirilmesine rağmen, bu kısım vücudun çalışan diğer kısımları gibi hastalık risklerine karşı açıktır ancak yapılabilecek enposkopik tetkiklere karşı tamamen kapalı bir konumdadır. Çok gerekli durumlarda ise açık ya da kapalı ameliyat tipiyle, laparoskopi yardımıyla veya el ile mide içerisine endoskop yerleştirilir ve tanı imkânı sağlanır.
- Gastrik bypass ile kısa bir ince bağırsak bölümü haricinde tam kontrollü bir emilim gerçekleştirilemez.
Bu operasyon, içeriği gereği duodenal switch ya da scopinaro ameliyatları ile aynı doğrultuda bypass işlemi gerçekleştirmez. Gastrik bypass ameliyatları, %95 oranında mide küçültme ameliyatlarıdır. Midenin hacmi, bir çay bardağı büyüklüğüne denk gelecek kadar küçültülür ve yemek borusunun hemen ucunda bırakılır. Bu durum ise mide ile ince bağırsağın giriş bölümünün birbirine bağlanmasını anatomik olarak imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle, bu küçük mideye denk gelen en yakın başlangıç bölgesi yukarı çekilerek bağlanma işlemi gerçekleştirilir. Bu bypass işlemi sonucunda geride kalan kör mide, on iki parmak bağırsağı (25 cm) ve ince bağırsağın 35 – 40 cmlik kısmına bypass uygular. Bu, ortalama bir insanda 500 cm ile 900 cm arasında olan toplam mesafeye gör küçük bir boyuttur. Böylece, bağırsakların büyük bir kısmı, emilim işlemi yapmaya devam edebilir. Gastrik bypass ameliyatı geçiren hastaların büyük bir çoğunluğu ilk dönemlerde vitamin eksikliği sıkıntısı çekmemektedirler ancak ciddi bir demir eksikliğinden mustarip olabilirler. Bunun nedeni ise temel demir alım eksikliğidir.
Temel Alım Eksikliği Konusunda Demir Alımında Sorun Olduğu Şu Şekilde Ortaya Çıkmaktadır
Gastrik bypass sonrası, poş büyümesi ya da anastomoz genişlemesi yaşayan hastalarda hiç demir eksikliği görmüyoruz. Giden kilolar geri geldikçe, demir eksikliği de ortadan kaybolmaktadır.
Peki, Yukarıda Bahsedilen Bu Durumların, Gastrik Bypass Ameliyatlarının Sonucu Açısından Bir Avantaj Olduğu Söylenemez mi?
Bu soruya hayır şeklinde bir cevap vermek uygun olacaktır. Çünkü en temelde hacim kısıtlama operasyonu olarak adlandırabileceğimiz bu operasyon ile daha etkili ancak basit bir uygulama olan tüp mide ameliyatları ile karşılaştırdığımız vakit, aynı duruma ve etkilere sahip olunduğunu görürüz. Bu durum, genellikle yapılan ve bilinçli bir şekilde ortaya konan yanlış bir karşılaştırmadır.
Duodenal Switch Operasyonları İle Gastrik Bypass Farkı
Bu tip bir karşılaştırma yapmak temelde yanlış olacaktır. Bunun yerine, gastrik bypass ameliyatı ile sleeve gastrektomi ameliyatlarının karşılaştırılması daha doğru olacaktır. Bunun yanında, tüp mide ameliyatının da araştırılması yerinde bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bütün Bu Açıklamalardan Sonra Şu Soru Sorulabilir mi; Neden Tüp Mide?
Tüp mide ameliyatı, en baştan beri anlattığımız gastrik bypass ameliyatına eş değer bir ameliyattır. Çünkü Gastrik bypass ameliyat ile kaybettiğiniz kilo oranı tüp mide ameliyatlarında da aynı orandadır. Diyabet ya da tansiyon gibi rahatsızlıklarda Gastrik bypass ile ne kadar kontrol sağlanabiliyorsa, aynı oran tüp mide ameliyatları için de geçerlidir. Ancak tüp mide ameliyatları uygulama kolaylığı ve hız açısından oldukça önemli avantajlara sahiptir. En önemli durum ise; tüp mide ameliyatları, istenirse daha etkin ve kalıcı bir çözüm sunan duodenal switch ameliyatına zahmetsiz bir şekilde çevrilebilmektedir.
Tüp Mide Ameliyatları
- Vagus sinirlerini korumaktadır.
- Pilor kasını, gastrik bypass ameliyatının aksine sinirsel, anatomik ve fizyolojik açıdan korur.
- Endoskopik açıdan kolayca inceleme imkânı verir yani geride kör nokta bırakılmaz.
- Genişleme ve deforme durumlarında kolayca tekrar daraltılabilir, tekrar tüp mide yapılır ve gerektiğinde duodenal switch operasyonuna çevirim yapılabilir.
Duodenal Switch Ameliyatları İle Gastrik Bypass Farkı
- Gastrik Bypass % 95 mide küçültücü bir ameliyattır.
- Duodenal Switch ise % 60-70 emilim kontrol edici güçlü bir metabolik etkiye sahiptir.
- Duodenal Switch ameliyatı çok güçlü ileal uyarı yaratır. Bu uyarıya “Nöroendokrin Frenleme – Neuroendocrine Break” adını veriyoruz. GLP-1 salgısını en güçlü uyaran ameliyattır.
- Duodenal Switch sonrasında geride kör mide kalmaz.
- Duodenal Switch ameliyatından sonra pilor kası normal çalışmaya devam eder.
- Duodenal Switch ameliyatı, vagus sinirlerini korur.
- Duodenal Switch ameliyatı, gastrik bypass ameliyatında bırakılan midenin 10 katı kadar geniş mide bırakır. Hastalar kolaylıkla bir öğün yemek yiyebilirler.
Tüp Mide Ameliyatı İle Gastrik Bypass Cerrahisinin Farkları
Mide Bypass Ameliyatı olduysanız kaç kilo verdiniz, ameliyat öncesi ve sonrası nasıl beslendiniz? Bizlerle yorum yaparak duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.